Otobüse binmek isteyen tekerlekli sandalyeli bir kişi, şoför tarafından çok yer kaplayacağı için otobüse alınmıyor. Aynı işi yapan kadın işçi, erkek mesai arkadaşından daha düşük ücret alıyor. Roman vatandaşı olduğu gerekçesiyle kişi, alışveriş merkezine alınmıyor. Zihinsel engelli çocuğu olduğu için aileye ev kiralanmıyor. Görme engelli müşteriye banka, iki tanık olmadan işlem
yaptırmıyor. Hamile kalır diye kadın işçi işe alınmıyor. Oruç tutmuyor diye, restoran sahibi müşteriye hizmet vermiyor.
Aslında tüm bu muamelelere, kişi; cinsiyeti, engellilik hali, dini, etnik kökeni, mezhebi gibi nedenlerle maruz kalıyor. Temelinin basit önyargılar olduğu zannedilen bu tür muameleler, insan hak ve özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde faydalanılmasının önünde engel oluşturmaktadır.
AYRIMCILIK NEDİR?
Toplumda her birimiz sahip olduğumuz özelliklere göre kimlik kazanırız. İçinde yaşadığımız toplumda cinsiyet, yaş, etnik köken, mezhep gibi kişinin özelliklerine dayanılarak tanımlanan kimlikler, “biz” ve “öteki” kavramlarını yarat-mıştır. İşte bu noktada öteki olarak tanımladığımız kişilere karşı duyduğumuz önyargılar ayrımcılığın temelini oluşturmaktadır.
Ayrımcılık gerek ulusal gerekse uluslar arası metinlerle yasaklanmıştır. Örneğin; BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme ile engelliliğe dayalı, BM Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ile cinsiyete dayalı ve BM Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılma-sına İlişkin Sözleşme ile ırka dayalı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile ise sözleşme ile düzenlenen haklar bakımından ayrımcılık yasaklanmıştır.
Ulusal mevzuata baktığımızda; Anayasa’nın 10. maddesi ile “Kanun Önünde Eşitlik” ilkesi benimsenmiş, 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi ile ayrımcılık suçu düzenlenmiş ve 5378 sayılı kanun ile engelliliğe dayalı ayrımcılık yasaklanmıştır. İş Kanunu’nun
5. maddesi ile ise “Eşit Davranma İlkesi” başlığı altında iş ilişkisinde ayrımcılık yasaklanmıştır.
Ayrımcılık, aynı veya benzer durumdaki kişilere karşı farklı muamelede bulunmak şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, farklı durumdaki kişilere karşı aynı muamelede bulunula-rak da ortaya çıkabilir.
-Aynı veya benzer durumdaki kişilere karşı farklı muamele derken kastedilen, diğer bütün koşulları aynı olduğu halde, örneğin, aynı okuldan mezun olan, yabancı dil seviyesi ve diğer bütün koşulları aynı olan kadın ve erkek işçilerden, iş başvurusunda yalnızca erkek işçilerin tercih edilmesi,
-Farklı durumdaki kişilere karşı aynı muamele ise, işyerinde, anne olan işçiye süt izni verilmemesi ya da görme engelli bireyin üniversite sınavında şekilli sorulardan da sorumlu tutulması şeklinde olabilir.
Ayrımcılık her zaman farklı muamele sonucu olmayabilir. Bazen aynı muamele de ayrımcılığa neden olmaktadır. Üniversite sınavında herkese eşit süre verilmesi, görünüşte eşitlikçi bir davranış olmakla birlikte, soruların okunduğu görme engelli öğrenciler açısından dezavantaj oluşturmaktadır. Böylesi bir durumda, görme engelli öğrencilere sınavda fazla süre verilmesi, yani farklı muamelede bulunulması ayrımcılığı önlemektedir.
Aynı veya benzer konumda olan kişiler arasında yapılan farklı muamele, ancak farklı muamelenin meşru bir ama-cının olması, yani, haklı bir nedene dayanması halinde ayrımcı muamele olmaktan çıkabilir. Yukarıdaki örneklerde olduğu üzere, çalışan anneye bebeğini emzirmesi için izin verilmesi ve görme engelli öğrenciye sınavda fazla süre verilmesinde haklı bir neden olduğundan, farklı muamele olmasına rağmen ayrımcı muamele bulunmamaktadır.
AYRIMCILIK TÜRLERİ
Doğrudan Ayrımcılık
Gerçek veya tüzel bir kişi ya da topluluğun, hak ve özgürlüklerden aynı veya benzer konumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muamele ile doğrudan ayrımcılık ortaya çıkmaktadır.
Doğrudan ayrımcılıkta, haklı bir neden olmaksızın aynı veya benzer durumdakilere farklı muamele söz konusudur.
Örneğin, görme engelli öğrencilerin sınavlarda şekilli sorulardan muaf tutulmaları ortada haklı bir nedenin olması nedeniyle diğer öğrenciler aleyhine ayrımcı bir muamele sayılmamakta iken, üniversite tercih kitapçığında “Okulu-muza engelli öğrenci kabul edilmeyecektir.” şeklinde bir açıklama buşunması meşru amaç olmadığından engelliliğe dayalı doğrudan ayrımcılık oluşturur.
Yine, herhangi bir etnik gruba mensup bireylerin restorana alınmaması, aynı iş için kadınlara erkeklerden daha düşük ücret ödenmesi, doğrudan ayrımcılık örnekleri arasında sayılabilir.
Doğrudan ayrımcılığın tespit edilmesi daha kolaydır.
Doğrudan ayrımcılığın unsurları:
- Kişilerin aynı veya benzer konumda olmaları zorunluluğu,
- Kişiler arasında farklı muamelede bulunulması,
- Farklı muamelenin haklı bir nedene dayanmaması.
Bir kişinin ayrımcılığa maruz kalıp kalmadığının tespiti için karşılaştırma ölçütüne de ihtiyaç vardır. Söz konusu kişiye yapılan muamele ile, başka bir kişiye yapılan veya yapılacak olan muamelenin kıyaslanması gerekmektedir.
Daha önce de belirtildiği üzere, eşitliğin sağlanabilmesi ve ayrımcılığın tespitinde karşılaştırma yapılması gerekmektedir. İşyerinde farklı ücret alan kadın ile erkek arasında ayrımcı bir muamelenin olup olmadığını saptarken kullanılacak karşılaştırma ölçütü, yani aynı veya benzer konumda olan kişinin kim olacağı belirlenirken, erkek yerine, aynı sektörde ya da aynı koşullarda çalışan kadınlarla değerlendirme yapılamaz. Çünkü böyle bir durum yanlış karşılaştırma ölçütünün seçilmesi nedeniyle yanlış sonuçlar doğuracaktır. Bu durumda seçilmesi gereken kişi, aynı iş ve koşullarda çalışan bir erkek olmalıdır.
Örneğin, hamile kalan bir kadının, bu sebeple işten çıkarılması ile ilgili ayrımcılık iddiasında karşılaştırma ölçütü, hastalık nedeniyle aynı süre işten izin alan erkek çalışan olmalı, ayrımcılığın tespitinde ise erkek çalışanın aynı muameleye maruz kalıp kalmadığına bakılmalıdır.
Dolaylı Ayrımcılık
Doğrudan ayrımcılık, genel olarak muamelenin aynı olması ile ayrımcılık yasağının ihlal edilmediğini savunmaktadır. Ancak; kişilerin sahip oldukları farklı özellikler, bazı durumlarda farklı muameleye tabi tutulmalarını gerektirebilir.
Bu durumda, kişiler arasında yapılan farklı muamele kadar, bazen aynı muamele de eşitliğe aykırı sonuçlar doğur-maktadır.
Ayrımcılık, birbirinden farklı konumdaki kişilere karşı farklı şekilde davranılmaması nedeniyle, dolaylı bir biçimde ortaya çıkabilir.
Dolaylı ayrımcılık, görünüşte tarafsız olan bir hükmün, uy-gulamanın ya da ölçütün belli bir gruba ait kişileri, diğer kişilere oranla dezavantajlı bir durumda bırakmasıdır.
Örneğin; işverenin iş için getirdiği şartlar bazı durumlarda dolaylı ayrımcılığa neden olabilmektedir. Bir iş için boy, yaş sınırı getirmek ya da seyahat engeli bulunmamak, sürücü belgesine sahip olmak gibi şartlar öne sürmek, bazı durumlarda belli gruplar için ayrımcılık yaratmaktadır. İşveren tarafından aranan şartların, işin niteliği bakımından zorunlu olması halinde ayrımcı muameleden bahsedeme-yiz. Şoför arayan bir işveren için, başvuranlarda sürücü belgesine sahip olma şartı aranması zorunluluktur. Ancak işveren tarafından sekreterlik ya da bilgisayar operatörlü-ğü için sürücü belgesine sahip olma şartı aranması, herkese uygulanan eşit bir muamele gibi görünse dahi, hiçbir zaman sürücü belgesi alamayacak olan görme engelliler için ayrımcı muamele oluşturmaktadır.
Aynı şekilde, işveren tarafından, diksiyon şartı aranması işin gereği değilse, konuşma bozukluğu olan ya da resmi dili iyi konuşamayan bireyler açısından ayrımcılık oluşturmaktadır.
Dolaylı ayrımcılıkta, doğrudan ayrımcılıkta olduğunun aksine farklı muamelenin yapılmaması ayrımcılığı doğurmaktadır. Hukuk fakültelerine eskiden sosyal puanla öğrenci alınırken, Türkçe- matematik puanı ile öğrenci alınmaya başlanması, görünüşte ayrımcı bir muamele değilken, iyi matematik eğitimi alamayan görme engelli öğrenciler için dolaylı ayrımcılık örneği oluşturmaktadır.
Temelde kabul edilmesi gereken, herkese eşit davranılması-nın, toplum içinde eşitsizliğe neden olabileceği gerçeğidir.
Dolaylı ayrımcılığın unsurları:
- Görünüşte tarafsız bir uygulama ya da kural olmalı,
- Bu kural ya da uygulama, olumsuz sonuçlar doğurmalı ya da böyle bir ihtimal yaratmalı,
- Uygulama ve kuralın meşru bir nedeni olmamalıdır.
Dolaylı ayrımcılık
- Grup üzerinde etkili olarak ortaya çıkabilir.
Bu durumda bazı düzenlemelerin, belli gruplar üzerinde daha dezavantajlı sonuçlar doğurması mümkün olmaktadır.
- Kurala istisna getirilmemesi yoluyla gerçekleşebilir.
Engellilere askerlik ya da resim dersi muafiyeti verilmemesi gibi.
- Makul uyumlaştırma yapılmaması yoluyla da dolaylı ayrımcılık mümkün olabilir.
Bu durumda ise, toptan bir muafiyet değil, şartların kişiye özel olarak uyarlanması talep edilmektedir. Örneğin, görme engelli öğrenciler için sözlü sınav yapılması ya da işveren tarafından, fiziksel engelli bir çalışana tekerlekli sandalyesine uygun masa alınması.
Makul Uyumlaştırma
Engellilerin, tüm insan haklarını ve temel özgürlüklerini diğerleriyle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere somut durumda ihtiyaç duyulan, ölçülü ve aşırı bir yük getirmeyen, gerekli ve uygun
değişiklik ve uyarlamalara makul uyumlaştırma denilmek-tedir.
Günümüzde makul uyumlaştırmanın, yalnızca engelli bireyler açısından değil, diğer dezavantajlı gruplar açısından da mümkün olduğu kabul edilmektedir.
İşyerinin fiziksel engelli çalışana uygun hale getirilmesi, makul uyumlaştırmaya örnek olabileceği gibi, çalışma sa-atlerinin düzenlenmesi ya da ders materyallerinin görme engelli öğrenciye uygun hazırlanması da örnekler arasın-dadır.
Makul uyumlaştırma yapılmaması nedeni ile ayrımcılığın unsurları;
- Uyumlaştırmayı yapma yükümlülüğü altında olan tarafın, buna ihtiyacı olan kişinin durumu hakkında bilgi sahibi olması.
Bu koşulun sağlanması için, örneğin görme engelli birey, işyerinde çalışabilmek için özel bir donanıma (sesli program yüklenmiş bilgisayar gibi) ihtiyaç duyuyorsa, bu talebin işverene bildirilmesi gerekmektedir.
- Uyumlaştırmanın makul olması ve uyumlaştırma yükümlülüğü altında olan kişi bakımından aşırı bir yük getirmemesi.
Uyumlaştırma talebinin, talep edilen kişi tarafından kar-şılanabilir oranda olması gerekmektedir. Örneğin, bir binanın üçüncü katında bulunan işyerinin başka bir binaya taşınmasını istemek, makul olmayan bir taleptir.
- Uyumlaştırmanın üçüncü kişiler açısından faaliyetlerin gerçekleştirilmesini önemli ölçüde güçleştirmemesi.
- Uyumlaştırmanın imkânsız olmaması.
Uyumlaştırma talebi gerçekleştirilebilir olmalıdır. Örneğin, tarihi bina niteliğinde bulunan bir okulda okurken, binanın mimarisinin değiştirilerek binaya asansör yapılmasının talep edilmesi, gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir taleptir.
Taciz
Taciz, insan haysiyet ve itibarının çiğnenmesi amacını taşıyan veya o sonucu doğuracak ya da yıldırıcı, düşmanca, başkalarının gözünde alçaltıcı, aşağılayıcı bir durum yaratacak, kasıtlı veya kasıtsız her türlü davranıştır.
Bir davranış, hakaret içeren şaka ya da aşağılayıcı sözler taciz olabilir. Örneğin, işverenin işçisine fiziksel görünü-şüyle ilgili şaka yapması halinde taciz gerçekleşmiş olur. Bazen bakış bile tacize girebilmektedir. Bunun yanında, taciz tek bir davranışla gerçekleşebileceği gibi, zamana yayılmış davranışlar dizisi ile de gerçekleşebilir.
İşitme engelli işçinin, iş arkadaşları tarafından üzerine kalem atılarak çağrılması, tacizin yalnızca işveren tarafından yapılmayacağının bir göstergesidir.
Yapılan davranışın onur kırıcı veya aşağılayıcı etkisi olması, tacizin varlığı için yeterli bir unsurdur. Yani davranışın amacı taciz olmasa bile, bu tür bir sonuç doğurduğu hallerde tacizin varlığı kabul edilmelidir.
Farklı bir etnik gruba mensup olduğu bilinen bir ailenin, yaşadığı evin kapısının işaretlenmesi tacize girdiği gibi, belli bir mezhebe ilişkin hakaret içeren sözlerin yazılı olduğu pankartların asılması da taciz kapsamında değerlendirilir.
Tacizin doğrudan ve dolaylı ayrımcılık türlerinden farkı, be-lirlenmesinde aynı veya benzer durumdaki bir karşılaştırma bireyine ihtiyaç duyulmamasıdır.
Tacizin yasaklanmasındaki amaç, hak ve özgürlüklerden yararlanırken, bu yararlanmanın insan onuruna yaraşır bir ortamda gerçekleşmesidir.
Çoklu Ayrımcılık
Bir kişi farklı alanlarda farklı temelde ayrımcılığa uğrayabi-leceği gibi, tek bir olayda birden fazla temelde ayrımcılığa da maruz kalabilir. Bu durumda çoklu ayrımcılık söz konusudur. Eşcinsel ve göçmen kadın ve engelli olan bireyler çoklu ayrımcılığa maruz kalan gruplara örnek gösterilebilir.
Dolayısıyla Ayrımcılık
Bireyin kendisi ile ilgili değil, yakın ilişkide olduğu bir kişi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalması halinde dolayısıyla ayrımcılık söz konusu olur.
Örneğin, çocuğu engelli olan bir kadının, işi aksatacağı düşüncesiyle işe alınmaması durumunda, eşi farklı bir etnik gruba mensup olan bir bireye ev kiralanmaması ya da farklı dine mensup garson çalıştırdığı için restorana gidilmemesi durumunda dolayısıyla ayrımcılık söz konusu olur.
Mağdurlaştırma
Ayrımcılık türlerinden herhangi biri ile ilgili yapılan başvuru ya da açılan dava sebebiyle de ayrımcılığa uğranabilir.
Mağdurlaştırma, ayrımcılık yasağı ve eşitlik ilkesinin çiğ-nendiği iddiası ile, idari şikâyet ya da yargı yoluna başvu-ran bireylerin, bu girişimlerinin önlenmesi, girişimde bu-lunmalarından dolayı cezalandırılmaları gibi bir nedenle olumsuz bir tutum ya da davranışla karşı karşıya kalması durumudur.
Mağdurlaştırmaya uğrayan, kendisine ayrımcılık yapılan bireyler olabileceği gibi, bir şikâyet ya da dava nedeniyle delil sunan, şikâyette bulunan veya dava açan üçüncü kişiler de olabilir. Mağdurlaştırma, bir ayrımcılığın ortaya çıkmasını engellemek ya da cezalandırmak şeklinde ortaya çıktığından ayrımcılık eylemi sayılmaktadır.
Ülkemizde, İş Kanunu ile işçinin işverene karşı yasal yollara başvurduğu hallerde işten çıkarılması yasaklanmıştır.
Geçici Özel Önlem
Ayrımcılık konusunda, toplumda belki de en çok duyulan kavram “pozitif ayrımcılık” olarak bilinen “geçici özel ön-lem”dir. Özel önleme ihtiyaç duyulmasının nedeni, eşitliğin sağlanabilmesi için, ayrımcılık yasağının yanı sıra, ayrımcılığa maruz kalma riski taşıyan, toplumun dezavantajlı gruplarına mensup kişilerin (engelliler, kadınlar gibi), özel olarak desteklenmesi gerekliliğidir.
İstihdam alanında engellilere kota uygulaması gibi, siyasi partilerin seçimlerde kadın kotası uygulaması da buna örnek olabilir. İlk bakışta bu durum eşitsizlik gibi görünse de, aslında fiili eşitsizliği gidermeye yönelik bir geçici özel önlemdir.
Kabul edilmelidir ki, iş bulma konusunda bir kadın ile erkek aynı koşullara sahip olmadığı gibi, engelli bir kişi ile engelsiz kişinin de aynı koşullara sahip olmadığı bir gerçektir.
Bu noktada toplumda dezavantajlı olduğu düşünülen kişiler açısından geçici özel önlemler alınması, eşitlik ilkesi-ne aykırılık teşkil etmemektedir; çünkü bu farklı muamele haklı nedenlerin bir sonucudur. Tersi bir durum ise, fiili eşitsizliği korumak anlamına gelmektedir.
AYRIMCILIĞI NASIL TESPİT EDERİZ?
Yaşamda karşılaşılan davranış ya da uygulamaların ayrımcılık olup olmadığı; davranışın, farklı bir muamele mi yoksa ayrımcı bir muamele mi olduğunun tespiti ile mümkündür.
Farklı muamele ile ayrımcı muamele arasındaki farklar “Farklı muamele”, aynı veya benzer durumda olan bireylere yöneltilen davranışların aynı olmaması halidir. Farklı muamelenin bazı koşulların varlığı halinde ayrımcılığa neden olmadığı kabul edilmektedir. Bu durumda, bireyler arasında yapılan her farklı muamele, ayrımcılığın ihlali anlamına gelmemektedir. Farklı muamelenin ayrımcı olup olmadığının tespitinde önemli olan iki husus bulunmaktadır.
- Davranışın yöneldiği kişilerin aynı veya benzer durumda olmaları.
- Aynı işyerinde çalışan iki işçi aynı durumdadırlar.
- Aynı veya benzer durumda olan bireylere farklı muamelede bulunulmasının haklı bir sebebe dayanmaması zorunluluğu.
A sendikasına üye işçinin sendikal faaliyette bulunması nedeniyle işten çıkartılıp, B sendikasına üye işçinin işten çıkartılmamasında farklı davranışın haklı bir sebebi bulunmamaktadır.
Ancak farklı muamelenin eşitliği sağlamayı veya ayrımcılığı ortadan kaldırmayı amaçladığı hallerde, görme engelli bireye sınavda daha uzun süre verilmesi ya da seçimlerde kadın kotası uygulanması halinde, farklı muamele ayrımcılık oluşturmamaktadır.
Farklı muameleyi, ayrımcı muameleden ayıran bir unsur, haklı nedenin olmasıdır. Ancak haklı neden yani meşru amaç, toplumdan topluma değişebileceği gibi, aynı toplumda zaman içinde de değişebilir.
Örneğin, geçmişte bazı meslek gruplarına kadınların alınmaması, kadını korumak amacıyla ayrımcı bir muamele sayılmazken, günümüzde bu tür meslek grupları için kadını koruma nedeni, haklı bir neden sayılmamakta ve kadınların bu tür işlerde çalıştırılmaması ayrımcılık olarak kabul edilmektedir.
Haklı nedene dayanan farklı muamelenin ayrımcılık sayıl-mamasının bir başka koşulu ise farklı muamelenin orantılı olmasıdır.
Sonuç olarak, uğranılan farklı muamelenin haklı bir nedeni bulunmuyorsa, bu davranış ayrımcı muamele olacağı gibi, farklı muameleyi gerektiren haklı bir nedenin varlığı halinde, farklı davranılmaması da ayrımcılık oluşturur.
AYRILIK SUÇ MU?
Ayrımcılık, Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesinde “Nef-ret ve Ayırımcılık” suçu olarak düzenlenmiştir.
MADDE 122. – (1) Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasî düşünce, felsefî inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle,
- Kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
- Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını
- Bir kişinin işe alınmasını,
- Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını,
Engelleyen kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
TCK’nın 122. maddesi ile; işe almama, taşınır ya da taşınmaz mallara ilişkin hakların engellenmesi, kamuya arz edilmiş hizmetten faydalanmanın engellenmesi gibi fiille-rin ancak dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle yapılmasının suç teşkil edeceği düzenlenmiştir.
Burada belirtilmesi gereken, ayrımcılık mağdurunun, maddede sayılan ayrımcılık nedenlerinden birine dâhil olmasa bile, fail tarafından böyle algılanması halinde suçun yine de gerçekleşmiş olacağıdır. Örneğin, engelliliğe dayalı ayrımcılık iddiasının tespitindeki ölçüt, bireyin kanunen (% 40’ın üzerinde) engelli olup, olmadığı değil, ayrımcı muamelede bulunan kişinin bireyi engelli olarak algılayıp algı-lamadığıdır.
Kişinin varsayılan özelliği nedeniyle ayrımcılık suçu mağ-duru olması, bütün diğer ayrımcılık nedenleri için de geçerlidir. Örneğin, fail tarafından kişinin eşcinsel ya da farklı bir etnik gruba dâhil olduğu zannıyla yapılan davranış, diğer unsurların varlığı halinde suç oluşturmaktadır.
Maddede, yalnızca doğrudan ayrımcılık hali cezalandırılmaktadır.
Kanuna göre suç sayılan haller:
- Kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasının, devrinin veya kiraya verilmesinin engellenmesi.
Sahibi olduğu evi farklı bir etnik gruba mensup kişiye sat-mamak, bu suçun gerçekleştiği anlamına gelebileceği gibi, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kişi evini istediği kişiye de satabilir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ev sahibinin satışı yalnızca kişinin farklı etnik gruba mensubiye-tinden dolayı engellemesidir.
Yine daha önce verdiğimiz örnekten hareketle, zihinsel engelli çocuğa sahip bir aileye ev kiralamak istemeyen ev sahibi de aynı durumdadır.
- Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını engellemek.
Kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmanın reddedilme-si, eğitim, ulaşım, adalet, sağlık gibi haklar ile ilgili tüm hizmetler için geçerlidir. Eğitim, adalet, sağlık, sosyal güvenlik, yaşama standardı, kültürel yaşama katılma gibi hizmetler bu kapsamdadır.
Tekerlekli sandalyeli bir engellinin otobüse alınmaması, farklı bir dine mensup öğrencinin okula alınmaması, farklı mezhepten olduğu düşüncesiyle kişinin tedavisinin yapıl-mak istenmemesi gibi durumlarda ayrımcılık suçu oluşacaktır.
- Bir kişinin işe alınmasını engellemek.
İş ilişkisinde işveren istediği kişiyle iş sözleşmesi yapabilir. Burada işverenin, keyfi olarak bireyler arasında ayrım gözeterek kişileri işe alması veya almaması suç olarak düzenlenmiştir.
Örneğin, bir işveren başvuruda bulunan iki kişi arasından, siyasi görüşüne yakın hissettiği kişiyi, yalnızca bu nedenle tercih ediyorsa, burada ayrımcılık suçunu işlemiş olacaktır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki başvuru aşamasında, dini inanç, engellilik durumu gibi soruların sorulması, özel hayatın gizliliğinin ihlali olmakla birlikte, başlı başına ayrımcı bir muameledir ve maddenin kapsamına girmektedir.
- Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engellemek,
“Olağan ekonomik faaliyet” kavramı, bireyin her türlü alışveriş ve sözleşme ilişkilerini kapsamaktadır.
Bu noktada, eşcinsel olduğu gerekçesiyle bireye ürün sa-tılmaması, bankada işlem yapan görme engelliden tanık istenmesi, farklı ırktan bir kişi tarafından açılan restorana gidilmeyerek kapatılmasının sağlanması ya da herhangi bir bölgede farklı dine mensup bir kişi tarafından market açılmasının önlenmesi için dükkân kiralanmaması halinde bireyin olağan ekonomik etkinlikte bulunması engellenmiş olacaktır.
Aynı şekilde, “Bu mağazadan X’ler alışveriş yapamaz.” şeklinde bir yazı asılması, doğrudan ayrımcı bir muamele olduğu gibi, aynı zamanda ceza kanunu açısından suç oluşturmaktadır.
Yukarıda sayılan davranışlar, ancak kişiler arasında dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle gerçekleştirilirse suç oluşmaktadır. Bu durumda ise, “faildeki nefret duygusunun” ispatının nasıl mümkün olacağı sorunu karşımıza çıkmaktadır.
Ayrımcılık, her ne kadar ceza kanunu ile suç olarak düzen-lenmişse de:
- Ayrımcı muamele gördüğünü ispatlamak mağdura düş-mektedir.
- Yalnızca doğrudan ayrımcılık cezalandırılmıştır. Dolaylı ayrımcılık, taciz, dolayısıyla ayrımcılık, mağdurlaştırma ve makul uyumlaştırma yapmama sonucu ayrımcılık, madde kapsamı dışında bırakılmıştır.
- Maddede 2014 yılında yapılan değişiklik ile; suçun tanımı daraltılmış, ayrımcılık nedenlerinden “benzeri sebepler” ibaresi çıkarılmış, muamelenin “nefret nedeniyle” yapılması şartı getirilmiştir.
- Tüm hak ve özgürlükler değil, yalnızca bazı haklar bakımından ayrımcı muamele suç oluşturduğundan, birçok hak ve özgürlük koruma dışında kalmıştır.
AYRIMCILIK KARŞISINDA BAŞVURULABİLECEK YOLLAR NELERDİR?
- İlgili sivil toplum örgütüyle iletişime geçilebilir.
Böylece hem uğranılan ayrımcı muamele belgelenmiş, hem de mağdur açısından izlenecek yasal yollar hakkında ayrıntılı bilgi ve yardım alma imkânı doğmuş olacaktır.
- Kamu Denetçiliği Kurumuna şikâyette bulunulabilir.
Kurumun görev alanına giren konularda dilekçeyle ya da e-başvuru halinde, kurum tarafından şikâyetler incelenir, araştırılır ve önerilerde bulunulur.
Adres: Kavaklıdere Mah. Nevzat Tandoğan Cad. No: 4 Çan-kaya/Ankara
Tel: 0 (312)465 22 00
- İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları’na başvuruda bulunulabilir.
İllerde valilik, ilçelerde kaymakamlık aracılığıyla hak ihlal-lerine ilişkin yapılan başvuru neticesinde, kurul tarafından araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılarak sorunun çözümüne yönelik önerilerde bulunulur.
- TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna başvuruda bulunulabilir.
Temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddiasıyla, komisyona dilekçe ile başvuruda bulunulabilir.
- Maddi ya da manevi tazminat davası açılabilir.
Ayrımcı muamele nedeniyle herhangi bir zarar söz konusu ise, mağdur bu yola başvurabilir.
- Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulabilir.
Uğranılan ayrımcı muamele, aynı zamanda ceza kanunu ile düzenlenen ayrımcılık suçunu oluşturuyorsa, kamu davası açılması için savcılıklara suç duyurusunda bulunulabilir.
Son olarak belirtmek gerekir ki kişi, ayrımcı muamele iddiasıyla, yukarıda belirtilen yollardan hepsine aynı anda başvuruda bulunabilir. Bu sayede ihlal, tüm mekanizma-lara duyurulmuş ve ilgili raporlara yansımış olacağından, ihlalin önlenmesi noktasında zorlayıcı bir güç oluşacaktır.
Engelli kadın olarak uğradığınız şiddet ve hak ihlallerini, web sitemiz, Facebook, Twitter ya da e-posta aracılığıyla Engelli Kadın Derneği’ne bildirebilirsiniz.